Guney afrika, Afrikanin en guneyinde
yer alan bir ulke. Nufusu 50 milyon. Ulkenin 3 baskenti var. Bu uc
baskent, yasama, yurutme ve yargiya gore ayrilmis. Ulkenin yuzde 90'i
siyah iken, yuzde 10'u ise beyazlardan olusuyor. Beyazlar,
cogunlukla, emlak, alim-satim, Business, muteahhitlik gibi islerde
calismakta. Ulkenin nufusnun yuzde 35'si AIDSli. Ulkede kapkac, gasp,
hirsizlik hat safhada. Ozellikle Johanesburgta aksam 6 dan sonra
gezmek oldukca tehlikeli. Ulkenin yuzolcumu Turkiyenin 1.5 kati.
Ulkenin en uzak yeri cape town. Johanesburgtan otobuse bindiginizde
yaklasik 18 saat yolda oluyorsunuz. Ulkenin resmi para birimi Rand.
Guney Afrika'ya giris yaptigimda
tarihler Martin 21 ini gosteriyordu. Botswana'dan sabah bindigim
otobus sinir kapisinda durdu. Pasaport islemlerimi hizlica yaptiktan
sonra Siniri otobusle gectik. Yaklasik 3 saat sonra Johanesburg,
Pritoria bolgesine girmistik. Otobus otogarda durdu. Indim... nereye
gidecegimi bilmiyordum. Saskin ve yorgundum. Mozambikli arkadasim
billy beni evinde agirlayacakti. Bana watsapp uzerinden evinin
adresini yolladi. Evini kolayca buldum. Yasadigi semtin ya da
gettonun ismi Rosettenville idi. Soylenilene gore, bu yer adam
kacirma, fuhus ve gasp ile biliniyormus. Billy beni kapida karsiladi.
Evi oldukca mutevazi tek katliydi. Birkac penceresi vardi. Kapnin
onunde kulustur arabasi vardi. Iceri girdim ve ranzali odaya
esyalarimi koydum. Oyle bir uyku cekmisim ki, saat olmus gece 10,
kalktim yuzumu yikadim. Dolapta meyve suyu varmis onu ictim Dolabinda
hemen hemen hic birsey yoktu. O gece ac yattim. Ertesi gun Soweto ve
Apartheid muzesini gormek istemistim. Bunun icin bir adam tuttum. 350
rant odedim. Sabahleyin yola ciktik ve ilk olarak sadece siyahlarin
yasadigi ve Mandelanin evinin de bulundugu Sowetoya vardik. Soweto'da
evinin onunde zulu kabilesine mensup cocuklar vardi. Degisik
kiyafetler giymislerdi. Onlarla fotograf cektirdim. Soweto'da
yaklasik 1 saat kaldiktan sonra Apartheid muzesine dogru yola
koyulduk. Apartheid muzesine vardigimzda saatler 3'u gosteriyordu.
Cok kalabalikti icerisi. Sansliydim ki, ucret falan odemedim. Iceri
girdigimde cok etkilenmistim. Apartheid rejimi, ozellikle 1970 lerde
etkili olan ve beyazlari siyahlara ustun goren irkci bir rejimdi. Bu
rejim sirasinda bir cok insan hayatini kaybetmisti. Guney afrikanin
unutulmaz lideri mandela, ulkeye esitlik getirdi. Bugun Beyazlar ve
siyahlar hatta Asyalilar guven icinde yasamakta. O gun boyle
bitmisti. Eve geldim. Yorulmustum. Hemen yattim. Ertesi sabah
erkenden Park stattion otobus garina dogru yola koyuldum. Bu sefer
Cape town'a gidiyordum. Gar'da bir Almanla tanistim. Kendisi 17
yildir burda yasiyormus. Yillar once bir zenci ona saldirmis, o da
zenciyi vurmus ve 6 yil hapis yatmis. Neyse, otobuse atladik. Otobus
yolculugum yaklasik 18 saat surdu. Afrika'nin en ucuna dogru
gidiyordum. Uykusuz bir gece gecirdim. Cape town'a vardigimda saat
sabahin 5'i idi. Beni agirlayacak olan Deon beni karsiladi. Deon,
hollanda asilli afrikaliydi. Cok kibar bir insandi. Arabasiyla evine
gittik. Birlikte birseyler yedik ve ben daha sonra uyudum. Ertesi gun
birlikte once Penguenleri gormeye gittik. Cok tatlilardi.
Penguenlerden sonra meshur Cape point'e vardik. Cape point, ya da
good hope, umit burnu olarak bilinir. Burasi 1488 yilinda Bartelemo
dias tarafindan kesfedilmisti. Cape point'de babunlar yasiyordu. Bu
babunlar bazen insanlara saldiriyordu. Umit burnunun en ucuna gittik
Deonla birlikte. Aksam oluyordu... Eve gitme zamani gelmisti.
Donerken, yol uzerinde deve kuslari goruyorduk. Aksamleyin Big bay'e
gittik. Gunesin batisi ve Masa dagini burdan gorebiliyorduk. Harika
bir deneyimdi. Ertesi gun hep uyudum. Yataktan cikmadim. Deon'un
annesiyle tanistim. Kendisi bana kofte pisirdi ve yol icin erzak
olarak verdi. Johannesburg'a donuyordum. Yaklasik 17 saat surecekti
yolculugum. Yolda Couchsurfing'den birilerini bulmaliydim. Billy ile
konustum fakat o mesguldu. Arama yaparken Sam adinda bir hintli ile
tanistim. Ona mesaj gonderdim. Beni agirlayabilecegini soyledi.
Sabahleyin park satation'daydim yeniden. Bir taksi tuttum ve Sam'in
evine gittim. Sam, iyi kalpli bir insandi. Bana evi gosterdi. Ben
biraz uzandim. Kalktigimda kahvalti yapmistim. Sam beni calistigi
yere goturdu. Orada ingilizler ve hintlilerle tanistim Ertesi gun
beni Ucuz yemeklerin satildigi bir yere goturdu. Orada hint yemegi
yedim. Richard, Sam'in komsusuydu. O da bizimle geldi. O gece ayrica
bir turk lokantasina gittik. Orada sagolsun bizim Turk arkadaslar
bize baklava ve cay verdi. O gun boyle gecti. Ertesi gun Misir'dan
bir diger misafirimiz geldi. Ismi Mahmudtu. Mahmud bizimle kalacakti.
39 yasinda cok kibar ve komik biriydi. Daha sonra Linda ile tanistim.
Kendisi yunan asilli afrikalydi. Linda bir yazardi ve cok hassas bir
kadindi. Onunla alisveris merkezine gittik. Ona cikolata aldim.
Ertesi gun lk insan fosillerinin bulundugu Cradle of human kind'e
gittik. Andrew, ben, sam ve Mahmud birlikteydik. Ilk olarak Insan ve
dinazor fosillerinin bulundugu muzeye girdik. Ardindan kucuk bir
magarayi ziyaret etttik. Hemen sonra insan fosillerinin bulundugu
magaraya girdik, Magara cok derin ve karanlikti. Daha sonra cradle of
human kind in onunde hatira fotografi cektirdim. Boylece bu yeri de
kesfetmis oldum. Ertesi gun aksamleyin saat 9'da Once Misir, daha
sonra ise vatanim Turkiyey uctum. Guney Afrika gezisi tek kelimeyle
harikaydi.
4.4.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder